V for Vendetta ( 2005 )

Matrix serisinin senaristi ve yönetmeni olan Wachowski Kardeşler, önemli bir yapımı ellerine aldılar 2000’ li yılların başında.Alan Moore’ un * yazdığı ve David Lloyd’ un çizdiği V for Vendetta çizgi romanından bahsediyorum.Ben de ilk defa film sayesinde tanıştım V karakteriyle, çizgi romanın yazar ve çizeri her ne kadar filmi beğenmemiş olsalar da kimi açıdan film kimi açıdan da çizgi roman kendini sevdirdi bana.Yönetmenin asistan yönetmenlik haricindeki ilk deneyimi olsa da bu film; James McTeigue, işin altından hakkını vererek kalkmış.Tabii bunda hem Wachowski Kardeşlerin etkisi büyük hem de yönetmenin, asistanlık dönemindeki çalışmalarının etkisi.
 
 
 
İngiltere’ nin başında faşist bir yönetimin olduğu, hükümetin uygulamaları karşısında pasif kalan toplumda, korkunun hakim olduğu bir distopya izlediğimiz.Başlarında ise kendilerini savaştan ve felaketten kurtarmış, ‘’ büyük ‘’ bir lider var; Adam Sutler.Okuyanlar bilir, çizgi romanda karakterin adı Adam Susan.Burada çizgi romanda karakterin soyadının ‘’ Susan ‘’ olmasına dikkat çekelim.Alan Moore’ un eserini yazdığı dönem İngiltere’ de Margaret Thatcher fırtınasının estiği yıllara tekabül ediyor.Biz her ne kadar Adam Susan’ ı erkek olarak görsek de Alan Moore, göndermesini ‘’ fark edenlere ‘’ gayet başarılı bir şekilde yapıyor.Wachowski Kardeşlerin soyadını Sutler olarak değiştirmesinin nedeninin erkek-egemen yönetimlere ve toplumlara bir eleştiri getirmek amacıyla olduğunu düşünüyorum ki çizgi romana göre birçok  şeyi değiştirmelerine rağmen yine de filmde yüksek kadrolarda kadın göremememiz bunu ispatlar nitelikte.**Heteroseksüel, beyaz ve Hristiyan olan liderimiz, çizgi romanda olduğu gibi filmde de bir sır perdesinin arkasında ve toplum içine çıkmayan birisi.Norsefire Partisi’ nin lideri ülkeyi kendi oluşturduğu birimler aracılığıyla yöneten, - çizgi romanda görüleceği üzere – güçle orgazm olan, bağnaz bir lider.Burada not düşmem gerekir ki çizgi romanda parti flaması siyah zemin üzerine işlenmiş ‘’ N ‘’ harfi iken filmde Nazizme tam manasıyla bir gönderme yapmak için olacak ki siyah zemin üzerinde kırmızı haç olarak tasarlanmış.
 
 
 
 

V ise geçmişini bilmediğimiz, filmin esas karakteri.Film de bu konuda çizgi romana sadık kalmış, karakterimizin ‘’ erkek olabileceği ‘’ nden başka bir ima yok.Siyahi mi, Müslüman mı, farklı etnik kökenden birisi mi yoksa sadece muhalif düşünceli bir insan mıydı önceki yaşamında ? Bilmiyoruz.Fakat karakter, çizgi romana göre oldukça yumuşatılmış, Alan Moore’ un yapıtında V, aslında ‘’ devrimci şiddet ‘’ kavramının vücut bulmuş hali bile denilebilir.Karakter değişiminde eleştirebileceğim nokta şu olabilir; karakter bir intikam savaşçısında dönüştürülmüş ki filmde hayatının sonlanışı da intikam zincirinin son halkasını kırmasıyla gerçekleşiyor.Benim için önemli olan sahneyse V’ nin kendisini açığa çıkardığı, daha doğrusu halka tanıttığı BTN baskını sahnesiydi.Ülkenin tüm televizyonlarında yayınlanan bu konuşmanın, çizgi roman metnine sadık kalmasını isterdim.Çünkü çizgi romandaki konuşma daha sanatsal ve daha etkileyiciydi.Fakat şu repliğin gücünü tartışamam; ‘’ Eğer suçluyu arıyorsanız, aynaya bakmanız yeterli olacak ‘’.
 
 Filmde birçok karakter üzerinde oynama yapılmış, hatta hikayenin genelinde fakat en hoşuma gideni Gordon üzerinde yapılan değişikliklerdi.Çizgi romanda Evey, on altı-on yedi yaşlarında birisiyken filmde bu yaş – bilinçli olarak – büyütülmüş.Bunun yapılmasının nedeni de hikayeye, V ve Evey arasında bir aşk hikayesi yerleştirmek, filmi gölgelemediği takdirde kabul edilebilecek bir durum bu.Sonuçta ne senaryolar aşk hikayesiyle heba edildi.Alan Moore, bundan pek hoşlanmamış olsa gerek, benim yarattığım  kurguyla oynanmasını sanırım ben de istemezdim.Ama yine de, bu durum filmden bir kesiti gözlerimin önüne getiriyor.V, devrim arifesinde Evey ile dans etmek istediğinde Evey kendisinin bu isteğini şaşkınlıkla karşılıyordu.V’ nin buna karşılık söylediği manidardı; ‘’ Eğer dans edilemeyen bir devrim olacaksa hiç olmasın daha iyi ‘’***.İşte bu noktada ben de, eğer içinde aşk olmayan bir devrim olacaksa hiç olmasın daha iyi demekten kendimi alamıyorum.

 
 
 
Filmde nasıl ki George Orwell’ ın romanındaki ‘’ Big Brother ‘’ benzeri bir liderimiz varsa, her totaliter rejimde olduğu gibi bir de sloganımız var; ‘’ Güç saflıktan, saflık inançtan gelir ! ‘’****.Buradaki ‘’ saf ‘’ , ‘’ arı ‘’ sözcüğünden ne demek istendiğini anlamışsınızdır.Faşist bir yönetimin kullanacağı tarzda bir slogan.Ama beni etkileyen hep George Orwell’ ın romanındaki slogandır; ‘’ Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cehalet kuvvettir ! ‘’.Fakat tek bir slogan ile işler yürümez faşist ( totaliter ) rejimlerde.Halkın gözünü nefrete bürüyecek, onları düşünemez hale getirecek ve aynı zamanda dini, milli, ideolojik coşkunluklarını en üst düzeyde tutacak şeyler de gereklidir.Bunun için distopyamızda, ‘’ Kaderin Sesi ‘’ tam da bu işlevi görüyor.BTN kanalında ( çizgi romanda radyo ) Lewis Prothero’ da hayat bulan ‘’ Kaderin Sesi ‘’ halka tam da otoritenin istediği kini, nefreti aşılıyor.Lewis Prothero rolünde izlediğimiz Roger Allam, sanırım totaliter bir rejimin ‘’ sesi ‘’ olsa ancak bu kadar olurmuş, konuşmaları yaparken gerçekten hissettirebilmesi hem de bunu ilk dakikalardan rolünün sonuna kadar hakkını vererek yapması takdire şayan.Ama ben V’ nin kendisini tıpkı çizgi romandaki gibi bir son ile yüz yüze bırakmasını, en azından bu konuda çizgi romana sadık kalınmasını ve V’ nin gerçek karakterinin bu sayede anlaşılmasını isterdim.Fakat film V’ nin karakterini de yeniden ele alıp değiştirdiği için bununla karşılaşamıyoruz.Yine de ekibin  Lewis Prothero’ nun bebek koleksiyonunu unutmadığını görmek de sevindiriciydi, en azından çizgi roman ile bağlarını tümüyle koparmıyordu.BTN demişken, kanalda yayınlanan haberler gördüğünüz üzere manipülasyona dayalı, yani gerçekleri  saptıran ve onu istediği gibi değiştiren haber programları ve diğer programlar da sansürden geçirildikten sonra izleyici karşısına çıkıyor.Burada Gordon’ a tekrar değinmek istiyorum.Çünkü totaliter bir rejimin ve onun – olağan olarak – kibirli liderinin en iğrenç tokadı Gordon’ un yüzünde patlıyor.Filmde V’ nin ruh ikizi olarak yeniden kurgulanan karakterin takip ederseniz benzer durumlarda benzer replikleri söylediğini de fark ediyorsunuz, hatta bazen daha iyi cümleler bile kurabiliyor.Kendisinin BTN’ de bir komedi/eğlence programı sunuyor oluşu da – benim açımdan – ilgi çekici ve akla birçok şey getiriyor.Biliyorsunuz ki Gordon, hayata veda etmeden önce yaptığı son programda ülkede yaşanan son durumu karikatürize etmiş ve sonunda da Adam Sutler’ a gayet güzel bir gönderme yapmıştı.Gelin görün ki totaliter liderler, ne göndermelerden ne de kendilerinin komedide bir ‘’ unsur ‘’ olmasından hoşlanırlar.Totaliter rejimler, halktan lidere itaat ve – istemeseniz de – saygı beklerler.*****
 
 
 

Takdir edersiniz ki Adam Sutler, ‘’ demokrasiyi amaç değil araç ‘’ edinerek koltuğunu elde eden birisi******.Sandıklardan çıkan sonuçla, ‘’ çoğunluğun seçtiği lider ‘’ olarak rejimini kuruyor zaten.Tam da bu noktada V’ nin bir sözünü hatırlatmak gerekir; ‘’ Halk devletten değil, devlet halktan korkmalı ‘’.Seçilmiş olanlar ( totaliterlerden bahsetmiyorum bile ), iktidarını korumak için birçok şiddet aygıtına sahiptirler, devletin niteliği budur; şiddet tekelini elinde bulundurmak.Bu totaliter rejimlerde de ve en demokratik ülkelerde de böyledir.Bu gücün sahibi genellikle devletin niteliğine göre değişen egemen sınıf olmakla beraber, herkesin bildiğini burada saklamayarak, bu gücün araçlarının da ‘’ polis kuvveti ‘’ olduğunu söylemeliyiz.Hükümete, sisteme karşı her ayaklanmada ‘’ emniyeti sağlamak adına ‘’ her zaman bu kuvvetler, muhaliflerin karşısında olurlar.Mesela 2008 yılında Yunanistan’ da on beş yaşında bir çocuğun polis kurşunuyla ölmesi nedeniyle çıkan ayaklanmada polis şiddetini hatırlıyorsunuzdur ( başlaması da polis şiddeti nedeniyle olmadı mı ? ) ya da 2011’ de İngiltere’ de çıkan isyanı ve oradaki polis şiddetini hatırlayın, olayları şiddetle bastırmak isteyen polisin nasıl karşı şiddetle karşılaştığını, A.B.D.’ ki Wall Street Ayaklanması’ nı da hatırlayın ( yedi yüz kişi tutuklanmıştı ) ve son olarak Brezilya’ daki karşılıklı çatışma halini alan eylemleri de unutmayalım ve oradaki polis şiddetini.Olayları terörize eden her zaman, egemen sınıfın ‘’ hegemonya kuvveti ‘’ iken nedense terörist ve kötü taraf hep karşı taraf oluyor.Bu anlattıklarımın filmde de gayet güzel karşılıklarını bulabilirsiniz, az önce anlatılanlar kurgusal bir filmin, gerçek hayattaki yansımalarıydı ya da yönetmen ve senaristler geçmişteki olayları düşünerek böyle bir kurgu yaratmıştı.Mesela V, kendi oluşumunu etkiye tepki olarak açıklar.Bu yüzden Sutler ve yönetimine karşı kullandığı yöntem şiddettir ve hedef listesinde olup da  Larkhill Kampı’ nda görev yapmış olanları da bu yüzden zehirle öldürür, etki ne kadarsa tepki de o kadardır anlayacağınız.Diğer bir örnek ise V maskesi takan bir çocuğun, sivil polis tarafından öldürülmesiyle birlikte halkın da bu etkiye ‘’ tepki vermesi ‘’ gibi sıralanabilir.
 

Filmin sonunda V’ nin ölümüyle, çizgi romandaki arasında da fark var tabii.Bana kalırsa da bu ‘’ en olmamış ‘’ kısmı.İlk önce filmdeki ölüme değinelim, 5 Kasım günü Larkhill Kampı’ ndan intikam çığlığı atarak kaçan V, intikam ateşinde dövülmüş bir karakter.Canavarca uygulamalara maruz kalan V, Evey’ in onun yüzüne karşı – etkiye tepki olarak – bir canavara dönüştüğünü söylemesiyle birlikte yeni düzende yeri olmadığını fark ediyor, intikamının sonunu kendi sonuyla özdeş görüyor.Bu yüzden V, parlamento binasını patlatma işini yağmurda – tabir-i caizse – kutsanan, intikam çığlığıyla değil, gözyaşı ve duygularıyla değişen Evey’ e bırakıyor.Çizgi romandaysa V, intikam savaşçısından çok bir sembol, gerçek manada bir fikir ve V’ nin maskesini çıkardığında Evey zaten bunu fark ediyor.V, ölen bir ‘’ kişi ‘’ değil ki bu yüzden Evey, V’ nin maskesini takarak görevi onun ölümünden sonra devralıyor.
 
 Bu incelemeden sonra, birçokları suya sabuna dokunmadığımı elbette düşünecektir.Az önce okuduğunuz satırlarda Wall Street Ayaklanması ile Brezilya eylemleri arasında başka bir ismin geçmesini beklediğinizi de biliyorum, bu ‘’ bazı kişileri ‘’ desteklediğimden değil hele ki ‘’ bazı olayları ‘’ desteklemediğimden hiç değil, zaten bunu yazarak da rengimi belli etmiş oldum.Bu incelemeyi yazmak, suya ve sabuna dokunmanın ta kendisiydi.Yazmama nedenimse hala tartışma ortamını bilmiyor oluşumuz ve bu özel günü kendi görüşlerime kurban etmemek.Hal böyle olunca, kendi rengimi belli edip pek de tartışma yaratmadan kişisel fikir kısmına son veriyorum burada.
 
Daha sonra ne mi oldu ? Filmi çıkana kadar pek el değmemiş bir eserdi V for Vendetta.Fakat filminden sonra fenomen haline geldi.Nasıl ki kapitalizm, kendine karşı mücadele eden Che’ nin – bildiğiniz – fotoğrafını tişörtlerin üzerine basıp satarak bize bir kez daha kendi gerçek yüzünü açık ettiyse, yine aynı kapitalizm, neoliberal politikacıların muhafazakar rüzgarlar estirdiği zamanlarda ( Thatcher – Reagan – Özal ) ortaya çıkmış bu sistem karşıtı – ve dönemi eleştiren - karakterin maskesini yapıp satarak bence gülünç duruma düştü.Ama asıl sorun burada değildi, çünkü ne Che baskılı tişört giyerek sosyalist olursunuz ne de V maskesi takarak devrimin anonim kahramanı, sorun bunu anlamaktı.Eğer tarihte sevdiğiniz bir kişiden, okuduğunuz çizgi romandan ve izlediğiniz filmden aldığınız yalnız birkaç kelime ve bir maskeyse, ideolojinizi aklınızın gücüyle savunamıyor ve onu kendi yaşantınızla gösteremiyorsanız bunu yerine giydikleriniz, (ç)alıntı birkaç söz ve maskeler sizin yerinize konuşuyorsa, bir şeyler çok yanlış gidiyor demektir.Demek istediğim şu; fikirler tüketilecek, parayla alınacak şeyler değillerdir, fakat tüketim toplumu olmaya o kadar adapte olmuşuz ki bunun farkında bile değiliz.Gerçek veya kurgusal bir karakterden etkilenmek, bizde belli başlı duygular bırakmış olması elbette güzel ama onların savunduklarını da ancak onları ‘’ anlayarak ‘’ yaşatabiliriz.Belki bu satırları okuduğunuzda sinirleneceksiniz fakat Valerie’ nin mektubunda dile getirdiği gibi; ‘’ Dürüstlüğümüz beş para etmiyor ama  elimizdeki tek şey de bu ‘’.
 
 
 
* Watchmen' in de aralarında bulunduğu, gelmiş geçmiş en iyi çizgi romanların yazarıdır kanımca.
 
** Bazı kişiler Wachowski Kardeşler' in Sutler değişikliğini '' Hitler '' çağrıştırması için yapması için yaptığını söylüyorlar, haklılık payları da var tabii.
 
*** Anarşizm olur da Emma Goldman olmaz mı ?
 
**** Filmde '' purity '' yerine '' unity '' yani '' birleşmek '' sözcüğü tercih edilmişse de konu işleyişi bakımından bu küçük detay büyük  bir değişiklik yaratmıyor.
 
***** Ülkemizde 2000' li yıllardan sonra açılmış karikatür davalarına, bir de son '' sigara içirtmeme '' polemiğine bakın, örnekler çoğaltılabilir tabii ki, bu konuda örnek verebilecek konu sıkıntımız son yıllarda hiç olmadı.
 
****** 1997 yılında belediye başkanlığı yapan bir zatın, bugünlerini aydınlatan konuşmalarını bulup izlemek çok zor olmayacaktır.
 
'' Hellbazer ''
 
 

2 yorum: