Yeni bölümümüze yine, yeniden gemimizde
başlıyoruz, buna sıkıldığımı siz de fazlasıyla fark etmiş olsanız da şikayet
etmeden duramıyorum maalesef.Tabii ki her bölümün klişesi haline gelen ya yeni
bir gezegen ya da gemiye yaklaşan herhangi bir cisim, bu bölümde de karşımıza
çıkıyor.Dizinin monotonlaştığını görmek biraz can sıkıcı, olayın sıralamasının
nasıl gideceğini bilebiliyoruz artık, gemide başlayan bir bölüm, bölüm başı
aksiyonu sonrasında olayların bağlanması ve son dakikalardaki aksiyon.Biraz
daha farklılaşması ve yenilik getirmesi gereken bir dizi olarak Green Lantern
TAS, aslında tamamen bu çizgi roman kahramanının hayranlarına yönelik, ancak
onları mutlu edebilecek bir dizi olarak karşımıza çıkıyor.Ancak bir Green
Lantern okuru olarak ( ilk başladığımda pek takip etmediğimi söylemiş olsam da,
artık bir Atrocitus, bir Sinestro gibi karakterlere sahip bu evreni oldukça
sevdim ), beni bile pek tatmin edemiyor.
Tabii Yıldız Safirleri’ ni
görmek bu bölümü güzelleştiren bir şey hatta bölümde gördüğümüz bazı
karakterlerin fiziksel değişimleri de aslına bakarsanız memnun edici.Mesela Zamaronluların
insana yakın tasarımlarının olması ve hatta Kraliçe Aga’po’ nun genç ve güzel
bir bayan olarak karşımıza çıkması artı bir özellik.Sonrasında Zamaron’ da
bulunan sarayın gerçekten Yıldız Safirleri’ nin ismine yakışacak tasarımının
olması animasyon tasarımlarının geçtiğimiz bölümdeki o basitlikten uzak olması
sebebiyle dikkatimi çekti.
Kırmızı Fenerler ile savaşmak için hala yanına
destek kuvvet arayan Yeşil Fenerler, Zamaronluların desteğini kazanmak için bir
nevi Zamaron’ a diplomatik ziyarette bulunsalar da, gücünü aşktan alan
Zamaronlular’ ın akıllarındaki plan daha farklı.Kilowog’ un Galia’ a olan
aşkını yüzüğü vasıtasıyla gören Kraliçe Aga’po, kendi birliğine Galia’ yı da
katmakta pek gecikmiyor haliyle.Tabii yıldız Safirleri dediğimizde aklımıza
gelen ilk isim de bu bölümde aramıza katılıyor.Geçen bu kadar bölüm boyunca
dünyaya bir kez bile ayak basmamış olan Hal Jordan’ ı merak eden ve nerede
olduğunu bulmaya çalışan Carol Ferris de bölümümüzün ana karakterlerinden.Onu
da Yıldız Safiri olarak görmek ortaya memnun edici bir bölüm çıkarıyor.
Tabii Aya’ nın insanımsı
bir forma geçtiğini hepimiz biliyoruz, ancak onunla ilgili büyük bir sır da
açığa çıkıyor, peki bu sır ne ? Kimi ve nasıl etkiliyor ? İşte bunun
cevaplarını ancak izlediğinizde öğrenebilirsiniz.
Yıldız Safirleri’ nin gezegeni aynı zamanda
bir hapishane.Gerçek aşka kavuşmuş
erkeklerin donmuş bir halde olduğu bir erkek hapishanesi.Kraliçe Aga’po’ nun
Feminizmi andıran konuşmaları, özellikle erkek egemen toplumlara karşı
yönelttiği haklı bazı eleştiriler ise anlayana güzel mesajlar içeriyor
aslında.O yüzden sezonun gayet akılda kalıcı güzel bir bölümü olarak ‘’ In Love
and War ‘’ bir önceki bölümün başarısızlığını örterek bir başarı sağlıyor.
Bölüm hakkında bilgileri ve onunla birlikte
pozitif değerlendirmeleri yaptıktan sonra şimdi olumsuz bazı noktaları dile
getirme vakti geldi.Dokuz bölümdür olay örgüsü çok yavaş bir biçimde ilerliyor,
belki bir animasyon dizi olmasaydı beğenilen bir durum olabilirdi, sonuçta
Moffat Doctor Who’ nun senaryosunu öyle bir hazırlamıştı ki işi ele aldıktan
sonraki ilk bölümden son bölüme kadar bir bağlantı mevcuttu.Söylemek istediğim
şey dizinin böyle bir gidişata sahip olması animasyon olmasının getirdiği
beklentiler nedeniyle pek olmuyor, birkaç bölümlük bağlantılı olaylara kimsenin
itirazı olmaz ancak dokuz bölümdür bu olay çözülememişse biraz sıkıcılaşmaya
başlayabiliyor.
Aslında her şeyin en
başından ele alındığını düşünürsek, ilk karşılaşılması gereken düşmanın Kırmızı
Fenerler değil Parallax olmasını isterdim.Sürekli sarı taşlar vasıtasıyla korku
gücüne gönderme yapılsa bile hala sarı yüzük göremememiz, insanın diziyi izleme
hevesini söndürüyor bana göre.Çünkü Parallax gibi bir düşman varken ve evrende
korku gücünü kullanacak Sinestro gibi bir karizmatik lider varken ( sonrasında
Atrocitus aynı özelliğe sahip olsa da ) neden bu şekilde bir olay örgüsüyle
farklı bir düşman takım seçmişler hala bunu anlamlandırmakta sıkıntı çekiyorum.
Son olarak bu bölüm için eleştirilecek birkaç
hususu belirtmem gerek.İlk önce Carol Ferris, sadece romantik birkaç sahne için
Yıldız Safiri yapılmış bunu görmüş olduk, onu Yıldız Safiri olarak görmek çok
iyiydi ancak çok kısa süreliydi ve Carol Ferris, Yıldız Safiri olur olmaz
yüzüğü Zamaron’ da arkasında bırakarak hayatına geri döndü, oysa ki Yıldız
Safiri olarak gelecek bölümlerde görmek muhteşem olurdu.Ancak Carol Ferris’ in
aşk hakkında söyledikleri de gerçekten çok güzel ve anlamlıydı.Diğer
eleştirilecek konu ise Galia’ nın bölüm sonunda Kilowog’ a o kadar hırsla nasıl
saldırabildiğiydi.En son bıraktığımızda Kilowog’a aşık olan Galia’ yı öyle
hırsla saldırırken görünce insan bu ne tutarsızlık demeden edemiyor.
Böylelikle bir bölüm incelemesinin daha sonuna
geldik, iyi seyirler diliyorum, hoşçakalın…
'' Hellbazer ''
0 yorum:
Yorum Gönder